Hong Kong bir şehir değil, s&uuml;rekli a&ccedil;ılıp kapanan bir perde gibi.&nbsp;

Hong Kong'ta bir an g&ouml;ky&uuml;z&uuml;ne uzanan binaların keskin &ccedil;izgileriyle y&uuml;zleşiyorsunuz, bir sonraki an dar sokaklarda buharı t&uuml;ten noodle kaselerini arasında kayboluyorsunuz. Kokusu başka, sesi başka, ritmi bambaşka. G&uuml;nd&uuml;zleri alışveriş merkezlerinin parlak mermer zeminlerinde kaybolurken, geceleri neon tabelaların titrek ışığında g&ouml;ky&uuml;z&uuml;yle yerin birbirine karıştığını g&ouml;receksiniz bu şehirde. Tropikal bir yağmur başladığında b&uuml;t&uuml;n şehir duracak; yarım saat sonra ise yeniden koşmaya başlayacak.&nbsp;

Bu devingenlik şehrin tarihinde var denebilir. Bir d&ouml;nem &ldquo;&Ccedil;in&rsquo;in d&uuml;nyaya a&ccedil;ılan kapısı&rdquo; olarak g&ouml;r&uuml;len; Doğu ile Batı&rsquo;nın buluştuğu, uzun &ouml;ğle yemeklerinde b&uuml;y&uuml;k teknoloji anlaşmalarının yapıldığı IM Pei&rsquo;nin Bank of China Tower&rsquo;ı, Norman Foster&rsquo;ın HSBC Binası ve Lippo Centre gibi yapıların, şehrin hırsının dikey simgesi haline geldiği Hong Kong; bug&uuml;n biraz daha farklı tanımlanıyor. 260&rsquo;tan fazla ada, yarımada ve koylardan oluşan Hong Kong, artık coğrafi komşusu, Anakara &Ccedil;in&rsquo;e, Shenzhen&rsquo;e sınır komşusu olarak &ouml;nem taşıyor. Anakara &Ccedil;in dediğimizde karışıklık yaratıyorsa hatırlamakta fayda var. Hong Kong, 1 Temmuz 1997 tarihinde &Ccedil;in&rsquo;in kontrol&uuml;ne ge&ccedil;ti ve &Ccedil;in&rsquo;in &ouml;zel idari b&ouml;lgesi (SAR) oldu. Bu tarihe kadar Hong Kong, 1842&rsquo;deki Birinci Afyon Savaşı sonrası imzalanan Nanking Antlaşması ile başlayan s&uuml;re&ccedil;te Britanya İmparatorluğu&rsquo;nun kolonisi ve ardından da &ldquo;bağımlı b&ouml;lgesi&rdquo; olarak y&ouml;netiliyordu. &Ccedil;in&rsquo;e bağlı bir &ouml;zerk b&ouml;lge olması ve bu ge&ccedil;işin &ccedil;ok kısa bir s&uuml;re &ouml;nce ger&ccedil;ekleşmesi g&uuml;nl&uuml;k hayatta diyaloglarda hissediliyor. Lokaller genellikle kendilerini Hong Konglu diye tanıtmaya ısrar ediyor.

Hong Kong t&uuml;m bu &ccedil;elişkilerin &uuml;st &uuml;ste yığıldığı ama aynı zamanda birbirini tamamladığı bir sahne gibi. Belki de bu sahnede, her şeyin aynı anda var olması da bu nedenle şaşırtıcı. Ve bir s&uuml;re sonra fark ediyorsunuz ki, Hong Kong&rsquo;u keşfetmek, koşuşturarak değil, bu anların i&ccedil;inde kalarak m&uuml;mk&uuml;n. Koşturmadan, sakince&hellip; Bunu bir turist olarak yapmanın en kolay yolu ise doğru bir mekan&ndash;zaman planlaması yapmak. Her ne kadar Hong Kong metrosu ile şehrin her yerine ama her yerine kolayca ulaşabilseniz de; şehrin &ouml;l&ccedil;eğinin sizi bazen yanıltabileceğini de unutmamak gerekiyor. Y&uuml;ksek beton bloklar arasında ve tabii ki mevsimine g&ouml;re y&uuml;ksek sıcaklıklarda kısa bir mesafe bile b&uuml;y&uuml;k fedakarlıklar gerektirebiliyor. O nedenle, seyahatinizi ve g&ouml;rmek istediklerinizi şehrin iki b&ouml;lgesini baz alarak planlamanız aklınızda tutmanız gereken ilk şey, yani Kowloon ve Hong Kong Island olarak. B&uuml;y&uuml;k bir farklılıktan bahsetmiyoruz; fakat iki b&ouml;lgenin de farklı ritimleri, farklı y&uuml;zleri var. Hangisi daha turistik derseniz? Hi&ccedil;biri! Burada turistik bir seyahat değil hayatın i&ccedil;ine karışmanın yollarını aramanız ve karşıtlıklardan zevk almanın yolunu bulmanız gerek.

Kendi Ritminizde Kalmak i&ccedil;in: Kerry Hotel Hong Kong
Kowloon ile başlayalım. Biz seyahatin ilk &uuml;&ccedil; g&uuml;n&uuml; Kowloon&rsquo;da Kerry Hotel&rsquo;de konakladık. Hong Kong g&ouml;ky&uuml;z&uuml;ne uzanan binaları, neon ışıkları ve hi&ccedil; dinmeyen kalabalığıyla d&uuml;nyanın en enerjik şehirlerinden biri. Şehrin temposu &ouml;ylesine hızlı ki, adımlarınızı ona uydurmak zorunda kalıyorsunuz. Ama b&uuml;t&uuml;n bu yoğunluğun kıyısında, Victoria Harbour&rsquo;ın serin sularına bakan oteller size ufak molalar sunabiliyor. Bunlardan biri, Kerry Hotel Hong Kong. Bu şehir sabahları sisin ardında kaybolan g&ouml;kdelenler, akşam&uuml;stleri turuncu ve morun dans ettiği bir g&ouml;ky&uuml;z&uuml;, geceleri ise ışıklarla s&uuml;slenmiş dev bir sahneyse, Kerry Hotel&rsquo;de bu sahneyi en &ouml;nden izleme fırsatınız oluyor&hellip;
Otelin odaları, şehri izlemek i&ccedil;in en g&uuml;zel noktalardan biri. Perdeleri a&ccedil;tığınız anda karşınıza &ccedil;ıkan g&ouml;r&uuml;nt&uuml; sadece bir manzara değil, Hong Kong&rsquo;un ruhunun kendisi. G&uuml;n&uuml;n ilk ışıklarıyla hafif&ccedil;e titreşen liman, uzaktan ge&ccedil;en feribotlar, sisin ardında beliren binalar&hellip; Oda tasarımı bu manzarayı kesintisiz yaşayabilmeniz i&ccedil;in sade tutulmuş. Ahşap detaylar, yumuşak renkler ve dingin bir atmosfer, şehrin kaosunu dışarıda bırakıp sadece g&uuml;zelliğine odaklanmanıza imkan tanıyor. Burada kalmak, Hong Kong&rsquo;u yavaşlatmanın ve kendi ritminizi bulmanın bir yolu gibi. Fakat Hong Kong&rsquo;dan bahsederken dinginlik kelimesini anca ya otel odanızdan ya da spa&rsquo;nızdan bahsederken kullanabileceğinizi s&ouml;yleyebilirim. Kerry Hotel&rsquo;in spa&rsquo;sı da bunun kanıtı. Terapistlerin sizi adeta bir inzivaya hazırlar gibi masaja hazırladığı, istediğiniz enerjiyi yakalayabilmeniz i&ccedil;in getirilmiş aromatik yağlar ve terapistinizin sizin i&ccedil;in &ouml;zel olarak se&ccedil;tiği hareketler...&nbsp;

Şehrin uğultusu kapının dışında kalıyor, siz ise ağır &ccedil;ekim bir ritme uyum sağlıyorsunuz. Ama asıl unutulmaz olan, spa sonrasında adımlarınızı attığınız sonsuzluk havuzu. 25 metrelik havuz Hong Kong&rsquo;un sil&uuml;etini g&ouml;z hizasına taşıyor. Suyun i&ccedil;inde uzandığınızda g&ouml;kdelenler adeta sizinle aynı seviyede y&uuml;kseliyor; Victoria Harbour&rsquo;ın serinliği ise bir fon gibi arkanızda kalıyor.
Otelin sabah kahvaltısını da konuşmamız gerek. Bu sunum yalnızca g&uuml;ne başlamak değil, adeta bir rit&uuml;el. A&ccedil;ık b&uuml;fede buharda pişmiş dim sum sepetlerinden taze noodle &ccedil;orbalarına, tropik meyvelerden Fransız kruvasanlarına kadar uzanan geniş bir se&ccedil;enek sizi karşılıyor. Bu &ouml;zel deneyimi benimle paylaşan Fırat, her sabah noodle tercih ediyor; buharlı kaseyi eline alıp mutlulukla masaya oturuyor. Ben ise kendime tatlı lezzetlerden bir tabak yapıyorum; Hong Kong&rsquo;un &uuml;nl&uuml; egg pie&rsquo;yı, yanına da biraz meyve&hellip; Bir g&uuml;n k&ouml;ri denerken diğer g&uuml;n noodle soup i&ccedil;iyoruz, başka bir sabah rollerimiz değişiyor. Kahvaltının g&uuml;zelliği de burada aslında: Herkes kendi ritmini buluyor.
G&uuml;n batımını izlemek i&ccedil;in Kerry Hotel&rsquo;in &ccedil;atısındaki Red Sugar Bar&rsquo;dan daha iyi bir yer d&uuml;ş&uuml;nmek zor. Bir akşam&uuml;st&uuml; burada oturduğunuzda elinizde &ouml;zenle hazırlanmış bir kokteyl oluyor. &Ouml;n&uuml;n&uuml;zde g&ouml;ky&uuml;z&uuml; turuncudan mora d&ouml;n&uuml;yor, limanın &uuml;zerine yavaş&ccedil;a serilen ışıklar ise şehrin b&uuml;t&uuml;n sil&uuml;etini bir tabloya d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;yor. Uzaklaşmadan bir şeyler yiyelim derseniz otelin restoranı Hung Tong restoranı Kanton mutfağını modern bir yorumla sunuyor. Kırmızı lake y&uuml;zeyler ve &ccedil;ağdaş dokunuşlarla hem estetik hem de lezzet a&ccedil;ısından &ouml;ne &ccedil;ıkıyor. Men&uuml;n&uuml;n yıldızlarından char siu, tatlı ve tuzlu arasında kusursuz bir denge kurarken, siyah biber soslu wagyu biftek yumuşacık dokusuyla damakta eriyor. Dim sum &ccedil;eşitleri tanıdık bir lezzeti bambaşka bir sunumla yeniden keşfetmek gibi.

&Ccedil;ok fazla yemekten bahsettiğimizi d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorsanız, hatırlatmamda fayda var: Bu şehri tanımlamak i&ccedil;in &ouml;ncelikle yemekleri konuşmamız gerek! Kowloon&rsquo;da bir adres var ki, sanırım bu rehberde altını &ccedil;izmeniz gereken en &ouml;nemli adres orası: Fuk Loi Kui. Anthony Bourdain&rsquo;in de &ouml;nerdiği bu salaş lokanta hala eski ruhunu koruyor. İ&ccedil;erisi g&ouml;sterişsiz, men&uuml; basit ama lezzet sahici. Fish Ball Noodle Soup&rsquo;un sıcacık buharı, Fried Beef Noodles&rsquo;ın baharatı ve tavadan y&uuml;kselen wok ateşinin sesi, dışarıdan gelen motor uğultusuna karışıyor. Masada otururken yan tarafta mahalleli sohbet ediyor, k&ouml;şedeki yaşlı adam gazetesini okuyor; hi&ccedil;bir şey &ldquo;turistlere &ouml;zel&rdquo; değil. İşte Hong Kong&rsquo;un ruhu tam da bu tabakta gizli.
Kowloon&rsquo;u anlatırken Chungking Mansions&rsquo;tan bahsetmemek olmaz. Nathan Road&rsquo;un &uuml;zerinde y&uuml;kselen bu dev bina, aslında tek başına bir şehir gibi. D&uuml;nyanın en b&uuml;y&uuml;k g&ouml;&ccedil;men apartmanı olarak biliniyor; i&ccedil;inde k&uuml;&ccedil;&uuml;k oteller, ucuz telefon satan d&uuml;kkanlar, Afrika ve Hint restoranları, d&ouml;viz b&uuml;roları var. Wong Kar-wai&rsquo;nin Chungking Express filmine sahne olmuş bu yapı, Hong Kong&rsquo;un karmaşasını &ccedil;ıplak haliyle g&ouml;steriyor. İ&ccedil;eride dolaşırken her k&ouml;şe başka bir dile, başka bir kokuya, başka bir k&uuml;lt&uuml;re a&ccedil;ılıyor. Kimi zaman kendinizi bir sınır kapısında hissediyorsunuz, ama aynı zamanda bu şehrin herkese kapısını a&ccedil;an doğasını da g&ouml;r&uuml;yorsunuz.
Chungking&rsquo;in kalabalığından &ccedil;ıkıp sahile doğru y&uuml;r&uuml;d&uuml;ğ&uuml;n&uuml;zde, West Kowloon Cultural District sizi karşılıyor. Buradaki M+ Museum, Herzog &amp; de Meuron imzalı binasıyla Hong Kong&rsquo;un k&uuml;resel y&uuml;z&uuml;n&uuml; temsil ediyor. Daha a&ccedil;ılalı &ccedil;ok uzun zaman olmamasına rağmen, i&ccedil;erideki sergi programı şaşırtıcı derecede zengin. Bizim ziyaretimiz sırasında Nakagin and Kiyotomo: Architectural Icons from Tokyo, 1970s&ndash;1980s sergisi vardı; Tokyo&rsquo;nun yıkılan Nakagin Capsule Tower&rsquo;ından kalan mod&uuml;lleri ve Kiyotomo Sushi Bar&rsquo;ın detaylarını yakından g&ouml;rmek, hem nostaljik hem de şehrin kendi mimari geleceğiyle karşılaştırmalı bir deneyim sundu. M+&rsquo;ın dev koleksiyonu &mdash; g&ouml;rsel k&uuml;lt&uuml;r, tasarım, sanat, mimarlık &mdash; Hong Kong&rsquo;un ge&ccedil;mişiyle bug&uuml;n&uuml; arasında kurduğu k&ouml;pr&uuml;y&uuml; &ccedil;ok iyi hissettiriyor. M&uuml;zeden &ccedil;ıkıp kısa bir y&uuml;r&uuml;y&uuml;şle şehrin en ikonik otellerinden The Peninsula Hong Kong&rsquo;a ulaşıyorsunuz. İ&ccedil;indeki Felix, şehirde deneyimlenmesi gereken en &ouml;zel restoranlardan biri. Michelin yıldızı bulunmuyor, ama Philippe Starck tasarımı i&ccedil; mekanı, limana a&ccedil;ılan dev camları ve şarap eşleştirmeli men&uuml;s&uuml;yle ger&ccedil;ek bir deneyim sunuyor. Her ne kadar bizim ziyaretimiz tayfun 8 alarmına denk gelmiş ve camlardan Hong Kong Island&rsquo;ın sil&uuml;eti bir var olup bir kaybolsa da &ldquo;karşıyı yeniden ne zaman g&ouml;rebileceğiz?&rdquo; diye izlemek keyif verici oluyor. Servis edilen tabaklar &mdash; Boston Lobster, Patagonian Toothfish, Kagoshima Tenderloin- ise bu fırtınalı geceyi unutulmaz kılıyor. Tatlıya geldiğimizde ise imza Felix Lemon Cake, gecenin finalini hafızamıza kazıyor.&nbsp;

Felix&rsquo;teki akşamın ardından, Kowloon&rsquo;da geceye karışmak ka&ccedil;ınılmaz. Gece pazarlarıyla &uuml;nl&uuml; bir b&ouml;lge olsa da, a&ccedil;ık konuşmak gerekirse Bangkok ya da Ho Chi Minh gibi &ccedil;arpıcı bir &ccedil;eşitlilik beklememek lazım. Temple Street Night Market, neon tabelaların altında kurulmuş uzun bir sokak boyunca ilerliyor; satıcıların bağırışları, ufak tezgahlarda satılan hediyelikler, birka&ccedil; sokak sanat&ccedil;ısı&hellip; Daha &ccedil;ok turistlerin uğrak yeri gibi. Ama hemen birka&ccedil; sokak &ouml;tede, &ouml;zellikle Mong Kok civarında, neon tabelaların koca blokları ışığa boğduğunu g&ouml;r&uuml;yorsunuz. Işıkların birbirine karıştığı, rengin g&ouml;ky&uuml;z&uuml;n&uuml; bastırdığı bu cadde manzaraları, Hong Kong&rsquo;u hafızanızda kalıcı kılan g&ouml;r&uuml;nt&uuml;lerden biri oluyor.
Kowloon&rsquo;un bir diğer y&uuml;z&uuml; ise alışveriş. Aslında koca b&ouml;lge dev bir alışveriş merkezi gibi işliyor. Metrodan &ccedil;ıktığınızda bir AVM&rsquo;nin i&ccedil;inde buluyorsunuz kendinizi; bir sokağın karşısına ge&ccedil;mek i&ccedil;in bile başka bir AVM&rsquo;den y&uuml;r&uuml;yorsunuz. Bu kadar &ccedil;ok alışveriş merkezi arasında kaybolmak ka&ccedil;ınılmaz. &Ouml;zellikle K11 gibi tasarımıyla dikkat &ccedil;eken yapılar daha fazlasını vadetmiyor. İ&ccedil;eride y&ouml;n&uuml;n&uuml;z&uuml; bulmak saatler s&uuml;r&uuml;yor, s&uuml;rekli merdivenlerden bir &uuml;st kata y&ouml;nlendiriliyorsunuz. Bir noktadan sonra kendinizi &ldquo;&ccedil;ıkış&rdquo; yazısını ararken buluyorsunuz. Ama Hong Kong&rsquo;da alışveriş deneyiminin g&uuml;zel kısımları da var: D&uuml;nyada sadece bu şehre &ouml;zel koleksiyonlarını g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n. Fiyatlara gelince&hellip; Tax free olayına &ccedil;ok g&uuml;venmemek lazım; bazı &uuml;r&uuml;nler T&uuml;rkiye&rsquo;de bulabileceğinizden bile pahalı olabiliyor. O y&uuml;zden alışveriş heyecanı biraz burada t&ouml;rp&uuml;leniyor.

Hong Kong Island&nbsp;
Sıra Hong Kong Island&rsquo;da. Ada olmasının sınır tanımaz genel kabul kodlarından mı kaynaklanıyor bilinmez ama bu b&ouml;lge Kowloon&rsquo;un kaotik enerjisinden biraz farklı bir ritim taşıyor. Ama ada tarafı da sadece iş hayatının ciddiyetinden ibaret değil; kendi s&uuml;rprizlerini saklayan dar sokakları, mahalleleri ve beklenmedik anlarıyla başka bir y&uuml;z&uuml;n&uuml; g&ouml;steriyor. Ada turumuz i&ccedil;in Star Ferry&rsquo;e binip Monster Building&rsquo;e doğru yola &ccedil;ıkıyoruz. Quarry Bay&rsquo;deki Monster Building, sosyal medyanın en &ccedil;ok fotoğraflanan karelerinden biri ama İstanbul gibi yoğun bir şehirden gelen biri i&ccedil;in &ccedil;ok da şaşırtıcı değil. Bir kez daha kendimize hatırlatıyoruz: Hong Kong&rsquo;un asıl b&uuml;y&uuml;s&uuml;, belki de bu dayatılmış karelerde değil, k&ouml;şede yakaladığınız detaylarda.

İyi Tavşanlar Oteli: Mira Moon
Belki de bu nedenle Hong Kong gibi şehirlerde otel se&ccedil;imi, aslında nasıl bir deneyim aradığınızı da ortaya koyuyor. Daha fonksiyonel, her ihtiyacınızı karşılayan b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;ekli bir şehir oteli mi istersiniz, yoksa şehrin k&uuml;lt&uuml;r&uuml;n&uuml;, tasarımını ve ruhunu odanızın i&ccedil;inde hissettiren daha samimi bir adres mi? Bizim arayışımızsa biraz farklıydı: şehrin i&ccedil;inde kaybolabileceğimiz, tasarımıyla hikaye anlatan, lokal &ouml;ğeleri taşıyan ve k&uuml;lt&uuml;re daha yakın hissettiren bir otel. Tam da bu y&uuml;zden, şehir hayatının kalbinde konumlanan Mira Moon&rsquo;a doğru yola &ccedil;ıkıyoruz.
Mira Moon&rsquo;un i&ccedil; mimarisi Marcel Wanders &amp; YOO St&uuml;dyo&rsquo;nun imzasını taşıyor. Wanders, teatral ve ayrıntılı yaklaşımıyla tanınan Hollandalı bir tasarımcı; YOO Studio ise k&uuml;resel &ouml;l&ccedil;ekte &ccedil;ağdaş yaşam tarzı mimarisiyle biliniyor. İkili, oteli &Ccedil;in&rsquo;in Ay Festivali mitinden ilhamla kurgulamış: Chang&rsquo;er, Moon Goddess of Immortality, Ay&rsquo;da yaşarken D&uuml;nya&rsquo;yı &ouml;zl&uuml;yor; Jade Rabbit ise bu d&uuml;nyaya geri g&ouml;nderiliyor. Bu efsane, mimaride, mobilyada, kumaşlarda, hatta koridorlardaki mural detaylarda yeniden hayat bulmuş. Antik &Ccedil;in kumaşları modern &ccedil;izgilerle harmanlanmış; duvarlarda peony &ccedil;i&ccedil;ek motifleri beliriyor; lobideki &ldquo;lucky charms&rdquo; duvarı, el oyması ahşap paneller ve kesilmiş kristal y&uuml;zeyler geleneksellikle modernizmi yan yana getiriyor. Ortaya &ccedil;ıkan masalsı atmosferde adım attığınız her k&ouml;şe, tasarımın aslında bir hikaye anlatabileceğini hatırlatıyor. Oda i&ccedil;inde de &Ccedil;in k&uuml;lt&uuml;r&uuml;n&uuml;n temel tasarım &ouml;ğeleri devam ediyor ve bu kez eğlenceli bir iletişim diliyle somutlaşıyor. &Ccedil;oğu otelde soğuk bir resmiyetle yazılan uyarılar burada mizahi bir hal almış: &ldquo;Good rabbits don&rsquo;t smoke, bad rabbits pay &hellip; dollars&rdquo; yazısı gibi k&uuml;&ccedil;&uuml;k notlar sizi hemen yumuşatıyor. Bu dokunuş, Mira Moon&rsquo;un klişeleri kırma cesaretini sadece mimari unsurlarla değil, minik yazılarla bile g&ouml;sterdiğini kanıtlıyor.
G&ouml;k seviyesindeki odamızdan sabah perdeleri araladığınızda karşınızdaki Kowloon sil&uuml;eti beliriyor. Her aralık farklı bir hisle geliyor: Yoğun trafik, neon ışıklar, g&ouml;kdelenlerle dolu o manzara bazen t&uuml;m g&uuml;c&uuml;yle parlıyor, bazen sisin ardında kayboluyor. &Ouml;zellikle kalışınız yağmurlu bir d&ouml;neme denk gelmişse, sil&uuml;et adeta saklamba&ccedil; oynuyor. Geceleri pencereler r&uuml;zgarın baskısıyla titreşirken, sanki hi&ccedil; s&ouml;nmeyecekmiş gibi duran mavi neon tabelanın bir anda kaybolduğunu, bir dakika sonra yeniden odayı ışıkla doldurduğunu g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n. Hong Kong&rsquo;da hissetmek istediğim şey bana adeta bir şov sunuyordu: ışıklar, hayat ve doğa aynı sahnede.
Mira Moon&rsquo;da kaldığınızda, grubun Kowloon&rsquo;daki b&uuml;y&uuml;k kardeşi The Mira ile farkı hemen anlıyorsunuz. The Mira&rsquo;da fonksiyonellik &ouml;ndeyken, Mira Moon&rsquo;da hikaye ve k&uuml;lt&uuml;r katmanı baskın. Bu farkı &ouml;zellikle Kowloon&rsquo;daki Cuisine Cuisine restoranında deneyimledik.
Cuisine Cuisine, uzun yıllardır Michelin rehberinde yer alan, &ccedil;ağdaş dokunuşlarla yorumlanmış Kanton mutfağı sunan bir restoran. Onu &ouml;zel kılan şey, aynı zamanda Hong Kong&rsquo;da tek Halal men&uuml; sunan otantik Kanton restoranı olması. Bu nedenle M&uuml;sl&uuml;man gezginler i&ccedil;in ayrı bir anlam taşıyor; hatta T&uuml;rk Konsolosluğu&rsquo;nun b&uuml;y&uuml;k buluşmalarını burada d&uuml;zenlemesi tesad&uuml;f değil. Biz helal men&uuml; yerine normal set men&uuml;y&uuml; tercih ettik; bu &ouml;zelliği Hong Kong&rsquo;un &ccedil;eşitliliğini ve misafirperverliğini &ccedil;ok iyi &ouml;zetliyor. Men&uuml; konusuna gelince biraz d&uuml;r&uuml;st olmam gerek: Deniz &uuml;r&uuml;nleri ve tatlı eşleştirmelerinin yoğun olduğu Kanton mutfağı herkesin damak zevkine hitap etmiyor. &ldquo;Asya mutfağını seviyorum&rdquo; demek tek başına yetmiyor; otelin PR Direkt&ouml;r&uuml; Jakub&rsquo;ın &ouml;nceden uyardığı gibi, Kanton mutfağı ger&ccedil;ekten &ldquo;başka bir seviye.&rdquo; Tabakların inceliği ve sunumu kadar, alışılmadık yoğunluğu da bu mutfağı unutulmaz ama zaman zaman zorlayıcı kılıyor. Mira Moon, sadece konaklama değil; şehirle aranızda k&uuml;&ccedil;&uuml;k ama g&uuml;&ccedil;l&uuml; k&ouml;pr&uuml;ler kuruyor. Tasarımın her k&ouml;şesinde g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml;z hikayeler, gecenin sil&uuml;etinde kaybolan neonlar, eğlenceli uyarılar, yiyeceklerdeki ustalık ve bazen sizi alışılmışın dışına &ccedil;ıkaran lezzetler&hellip; T&uuml;m bunlar birleşince, Mira Moon şehir hayatının yalnızca bir izleyicisi değil, onun i&ccedil;inde nefes alan bir par&ccedil;ası oluyor.
Ve bence, Hong Kong gibi bir şehirde ihtiyacınız olandan fazlasını sunan değil; ihtiyacınız neyse onu size tam yerinde ulaştıran bir otel bu: K&uuml;lt&uuml;rle, tasarımla, şehirle i&ccedil; i&ccedil;e ama asla yorucu olmadan, aksine merak uyandırarak. İyi Tavşanlar bu seyahatten &ccedil;ok mutlu ayrıldı. Tavşan demişken; şehrin bu b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde nedense kendimizi daha Asya&rsquo;da hissediyoruz. Otelin de yer aldığı Wan Chai&rsquo;deki k&ouml;pr&uuml;altları bize bunu hatırlatıyor. Onlarca kişinin girdiği sıranın &ldquo;hayaletlerden arınma&rdquo; rit&uuml;eli olduğunu &ouml;ğreniyoruz. İnsanlar kendi etraflarındaki k&ouml;t&uuml; ruhları def etmek i&ccedil;in başvurdukları bu k&ouml;pr&uuml;altı &ldquo;yazhanelerde&rdquo; t&uuml;ts&uuml;ler yakıyor, kağıt sunular yakıyor, dualar ediyor. Duman k&ouml;pr&uuml;altını doldururken, bizim etrafımızda nasıl iblisler vardır diye d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yoruz...

Adanın Wan Chai&rsquo;den batıya doğru ilerlediğinizde bu his yoğunlaşıyor fakat modern bir y&uuml;z buluyor. Normalde kalabalığın nefes aldırmadığı bu b&ouml;lgenin, bizi karşılayan tayfun sonrası sessizlikteki hali, şehrin doğayla kurduğu kırılgan ilişkiyi daha da belirginleştiriyor. Vintage d&uuml;kkanların, lokal tasarımcı ve kahvecilerin olduğu SoHo&rsquo;da b&uuml;t&uuml;n d&uuml;kkanlar kapalı. Bir an i&ccedil;in &ldquo;bu şehir aslında kendini bize g&ouml;stermek istemiyor&rdquo; diye d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorsunuz. Bu b&ouml;lgede -eğer a&ccedil;ıksa- eski polis lojmanlarının tasarım st&uuml;dyolarına d&ouml;n&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; PMQ keşfetmeniz gereken ilk mekan: Kat kat y&uuml;kselen at&ouml;lyelerde gen&ccedil; markalar, k&uuml;&ccedil;&uuml;k galeriler, bağımsız fikirler kendi yolunu arıyor. Biraz daha ilerlediğinizde ise Tai Kwun&rsquo;un avlularına varıyorsunuz. Herzog &amp; de Meuron&rsquo;un dokunuşuyla eski bir karakoldan k&uuml;lt&uuml;r merkezine d&ouml;n&uuml;şm&uuml;ş bu mekanda yılın her d&ouml;nemi sergiler d&uuml;zenleniyor. Dinlenmek ve hareketi izlemek i&ccedil;in olduk&ccedil;a keyifli...
G&uuml;n&uuml;n ilerleyen saatlerinde &uuml;zerinde grafitiler olan kepenkler bir bir a&ccedil;ılarak sokaklar başka bir y&uuml;ze b&uuml;r&uuml;n&uuml;yor. Herkesin mutlaka g&ouml;r&uuml;lmesi gerek diye t&uuml;m rehberlere yazdığı Mid-Levels Escalator&rsquo;a doğru ilerliyoruz. Bu şehir doğanın etkisiyle utanga&ccedil; bir tavra b&uuml;r&uuml;nebiliyor demiştim; merdivenler hala &ccedil;alışmıyor... Birka&ccedil; saat sonra sistem yeniden a&ccedil;ıldığında, az &ouml;nce tırmandığımız yokuşların bir anda &ldquo;y&uuml;r&uuml;yen merdivenle kolayca &ccedil;ıkılabilir&rdquo; hale gelmesi ironik bir hal alıyor... Şehrin bazen oyunbaz, bazen inat&ccedil;ı y&uuml;z&uuml; kendini bu ayrıntılarda g&ouml;steriyor.
Yağmurlu bir akşam sokak arasındaki bir jazz kul&uuml;b&uuml;ne gitmekten daha iyi ne olabilir desem fazla romantikleşmiş olabilirim ama buğulu bir yaz akşamı, hala hissedilen tayfundan kalan son damlalar eşliğinde, Sai Ying Pun&rsquo;daki CODA Jazz Kissa&rsquo;ya gidiyoruz. CODA şehrin y&uuml;kselen caz sahnesinin en tanınan mekanlarından biri. K&uuml;&ccedil;&uuml;k bir sahne, en fazla 30 kişilik bir oturma alanı, evet dar ama sizi bu şehre ait hissettiriyor. CODA neredeyse haftanın her g&uuml;n&uuml; farklı bir sanat&ccedil;ıyı ağırlıyor; bizim gittiğimiz gece Scott Murphy ve Patrick Lui bize eşlik ediyordu. Piyano ve saksofonun sesi, barın loş ışıklarıyla birleştiğinde, turist ve yerlilerin aynı ritimde sallandığını g&ouml;rmek, Hong Kong&rsquo;un k&uuml;lt&uuml;rel &ccedil;eşitliliğinin en canlı anlarından biriydi.
Hong Kong&rsquo;dan b&uuml;y&uuml;lenmeyi beklemeyin. &Ouml;nce t&uuml;m karşıtlıklarıyla barışın. Nemi teninizde hissedin, noodle buharının fotoğraflarınızı bozmasına izin verin. Uzaktan gelen m&uuml;ziğin, tramvay &ldquo;ding&rdquo;leriyle değişik bir melodi &ccedil;almasını dinleyin... Ve &ouml;nemlisi bu şehri saklamaya değil yaşamaya &ccedil;alışın!

Bu şehri saklayamazsınız: Hong Kong

Tavsiye edilen içerikler

HOMMES

Doğanın ihtişamını modern yaşamla buluşturan lüks tasarım markası: Kein House

POPÜLER KÜLTÜR

Yaratıcı sektörde yeni nesil bir başarı hikayesi

HABERLER

Giesto ile sessiz gücün yeni yorumu

POPÜLER KÜLTÜR

Yeni yılı şehirde karşılayacaklara özel öne çıkan lokasyonlar

MODA

Her yaşta mükemmel

Be Well

ALJ Türkiye’den ilham veren ağaçlandırma seferberliği

Kapak Hikayesi

L'Officiel Kasım: Mert Yazıcıoğlu

POPÜLER KÜLTÜR

Mercedes Benz x Les Benjamins